Dikilitaş
Dikilitaşlarım vardı,
Beni
ben ederlerdi.
Fırtına
alıp götürmeden önce,
Bütün
renkler benimdi,
Mor
güneş benim,
Pembe
dağlar benim.
Kimselerden
onay almazdım,
Güneşi
mora,
Pembeleri
vadiye boyarken.
Şimdi
gitmez elim renklere,
Benzettiler
kendilerine;
Güneş yalnızca sarı
Ve bütün vadiler bir artık.
Bilemezdim
renksiz kalacağımı,
İçlerine
girmeden önce.
Renkli
günlerin birinde,
Minderden evimizin içinde,
Ben göbekli bir enişte,
Kuzenim
bacanak olmuştu.
Bacanağın
ne demek olduğunu
Henüz
öğrenmiştik o sıralar.
"Bacanak
diye adam mı olur?"
Deyip
gülmüştük.
Oyunumuzda
yer vermiştik
Bu
gülünç adama.
Anne
ile baba yoktu
Minderden evimizin içinde,
Enişte
ile bacanak vardı.
Bize göre aile dediğin,
Enişte ile bacanaktan oluşmalıydı.
Bir
hayal kadar uzaktı her şey,
Minderden evimizin içinde.
Kimi
neye ikna edebildim en son?
Çok
uzun zaman oldu.
Esip
gürlüyordum bir zamanlar,
İkna
etmeye çalışıyordum insanları,
Uzaylıların
olduğuna.
İkna
ettim bazılarını,
Birkaç takipçi de edindim,
Fikir
önderi oldum.
Öğretmenimi
altedemedim ama;
İkna
edemedim bir türlü onu.
Nuh
diyordu
Peygamber
demiyordu namussuz.
Çok
güzel kadındı bu arada,
Güzel
ve namussuz...
Şimdi
bir rüya gibi
Sanki
her şey.
Uyanmak
istiyorum artık,
Uyanmak
ve bağırmak,
Alayını
karşıma alıp haykırmak.
Tamam
eyvallah,
Tamam
kardeşim renklerimi aldınız;
Be
insafsızlar,
Bari
uzaylıları bıraksaydınız.
Gözümü
açıyorum fırtına kesilince,
Yüzükoyun
yerdeyim.
Koca
ağaç gövdeleri yerde,
Paramparça.
Durgun
bir toz duman etrafta.
Ne
kendimi biliyorum
Ne
olduğum yeri.
Sevdirdiler
kendilerini önce,
Tebessüm
ediyorlardı uzaktan;
Yanlarına gidip öylece daldım içlerine.
Bir
şekere kanmış donu düşük çocuk,
Çocuk
gibi hissediyorum kendimi
Ve
çocuk olmak istiyorum.